6 Mayıs 2019 Pazartesi

Başka Bir Yol...


Başka Bir Yol Mümkün!

Özel bir kurumda öğretmenlik yaptığım dönemlerin birinde, burada göreve başlamam ile resmen üzerime bırakılan bir sınıfım oldu. Öğleden sonra akşamüzeri derse aynı okuldan gelen, hepsi de erkek çocuklardan oluşan bir topluluktu. Böylesi bir sınıf oluşturulmasının asli sebebi içlerinden birinin zorbalık yapma konusunda ısrarlı hareketleriydi. Özellikle de kız öğrencilerle asla aynı sınıfa girme imkânı olamıyordu zira sadece kız öğrencilere değil, kadın öğretmenlere de tahammül edemiyor, okul dışına çıkıldığı an kız arkadaşlarına veya öğretmenlerine bir şekilde zarar vermeye yelteniyordu. Okulda veya gittiği özel çalışmalar ve kurslarda defalarca ceza almasına karşın, hatta bazı yerlerden ve kurslardan çıkartılmasına rağmen okul saatleri dışında çocuğun bu hareketleri ile başa çıkılamıyordu. Erkeklerden teşekkül eden sınıfımızda ise bir anlamda terör estiriyor; beni, yönetimi dinlememek adına ısrarlı tavırlarını sürdürüyor; sınıftaki diğer arkadaşlarına ya sataşarak ders yapmalarına engel oluyor, ya da onları da kendi yanına alarak hep beraber taşkınlık göstererek yine bir şekilde dersi sabote etmeyi başarıyordu. Eğer onu biraz sakin tutabilirseniz ve biraz ders yapabildiyseniz, yanına yaklaşmaya ve anlamadığı yeri anlamasına yardımcı olmaya çalıştığınızda ise göz göze geldiğiniz an çığlık atıp bağırıyor veya hafifçe rahatlaması için omzuna,koluna dokunacak olsanız aşırı el-kol tepkileriyle korkarak geriye çekiliyordu. Sınıfta sırf kendi arkadaşları ve hemcinsleri olmasına rağmen onlara bir şekilde zarar verecek anı kolluyordu mutlaka, sadece çokça zeki olan ve aralarında tek boşanmamış anne-baba sahibi olan çocuk hariç. Fakat en çok da sataştığı ve arkadaşlarını da sataşmaları için kışkırttığı bir öğrencimiz de, sürekli gülümseyen, hocaların ödev yapmamasından ve dersi dinlememesinden yaka silktiği, derse kendini veremeyen bu yüzden de konuları anlamayan bir çocuktu. Bu çocuk zaten anne ve babasının ayrılmalarını kabullenmekte zorlanıyor ama bunu ailesine aktaramıyordu ve arkadaşlarının hem sözel (duygusal),  hem fizikî şiddetine “benim onlar dışında başka arkadaşlarım yok, başkası benimle oynamaz” diyerek sineye çekiyor ve şahsiyet oluşumunun daha bu ilk zamanlarında bile grup dışında kalma, dışlanma, sevilmeme, arkadaş edinememe, başka kişilerle irtibata geçemeyeceği korkusuyla ne yaparlarsa yapsınlar ve ne kadar canı yanarsa yansın dik duramıyordu. Şiddet hareketlerini tekrarlayan çocuğumuz ile gün geçtikçe sıkıntı yaşansa da yavaş yavaş bana alıştığı evrede  hem onunla konuşmaya ve bu şekilde rahatlayarak açılmasına başladık; hem ben de hakkında daha detaylı bilgi edinmeye başladım. Anne-babası diğerlerininki gibi ayrılmışlardı; baba yabancıydı, anne diğerlerinin de ailesindeki gibi maddi açıdan güçlüydü hatta iyi bir şirketin yöneticisiydi. Fakat kurumun yemeklerini yapan kişinin bile şahit olduğu şekilde çocuğuna karşı uyguladığı fizikî şiddeti, ev dışında dahi yaptığına tanıklık edenler vardı. Çocukla yeni yeni irtibat kurup başka bir seçeneğimiz de olabilir diye aile ile görüşmeye çalışılacak sırada kurumun müdüresinin gözünü neredeyse çıkartmaya ramak kalan hareketi sebebiyle, öğrencinin kurumla ilişiği kesildi. Annesi, kendi hareketlerinden ve çocuğunun durumundan habersiz gibi etrafı birbirine katarak “kişi kazanmak zor, kaybetmek kolay, bu daha çocuk siz nasıl eğitimcilersiniz?” diye suçlamalar savurarak gitti. Bu sınıf, bu haliyle bile her zaman hafızamda en acı şekilde hatırladığım sınıflardan biri olarak yer etti zira zorba hareketlerin ve bunu uygulayanların ıstırabını görmek; sadece kendi sevilme arzusu ve bir yerde yer edinme adına hem şiddet uygulayan hem de bu şiddete ses çıkarmayan çocukları (böylelikle yetişkinleri) daha iyi tanımak; boşanmış anne-babaların çocuklarının hissettiği derin yalnızlık ile ruhi sıkıntılarına birincil şekilde şahit olmak benim adıma da öğretici fakat zor bir süreçti.


Başka bir yol mümkün… Bu sefer çocuklardan yetişkinlere geçiş yaparsak… Hem çocuklarımıza hem de kendimize öğretebileceğimiz başka bir yol mümkün.
İş yerimizde, evimizde, okulumuzda, hayatımızın her kısmında önemli hissetmek, sevildiğini değer gördüğünü duyumsamak, ilgi görmek, bir yer edinmek, (maddi-manevi) mevki sahibi olmak için pasif veya açıktan, direkt veya indirekt, kendimiz uygulayarak veya başkasına kışkırtarak şiddet ve zorbalığa, aldatmaya (bu yakınını aldatmaktan, karını/kocanı aldatmaya; fikrî ve duygusal aldatmadan fizikî aldatmaya, belki sadece bakış veya bir söz ile aldatıp belki bazen ufak bir yalan ile kandırma çabalarına),  karşı tarafın üzerine basarak kendi benliğini ispata çalışmaya veya sevilme açlığını sana zorbalık yapan veya senin bu açlığı fark ederek kullanan kadın ve erkeklerin aldatıcı, cilveli hareketlerine teslime etmekten başka bir yol mümkün. Özellikle evlilikte problemler varsa bunların çözümünün çocuk sahibi olmaktan geçmediğini, uzmanlara danışmak gerektiğini; çocuk varsa da biraz sabırlı davranıp karşı tarafın karşı olmadığı eşimiz olduğu ve onun olduğu kadar bizim de kusurlarımız olduğunu ve sadece onun veya sadece bizim değil karşılıklı olarak ilgi-sevgi ihtiyacında olduğumuzu, (hele ki ilgiyi evinde göremeyip de dışarıda gözlemeye başlayanların artık yetişkin sorumluluğu alarak) aile olarak en çok da çocuğun anne-baba ilgi ve sevgisine muhtaç olduğunu, sizleri her daim gözlediğini, fark ettirmediğinizi düşünseniz de o evin içinde kol gezen ilgisizlik ve sevgisizlikten nasiplendiğini hatırlamak gerek. Çocukken her ne yaşanmış olursa olsun; yetişkin olduğumuzda sorumluluk ve seçimler bizim elimizde. Bu sebeple de başka bir yolun hatta yolların daha var olduğunu, uçurumun eşiğine minikler ve bizler gelmeden veya birilerini uçurumdan itmeye yeltenmeden görmek mümkün! İçten şekilde “niyet ettim” dersek o yol meşakkatli de olsa sonu aydınlık ve ferah olacaktır.


Ayda bir devam eden “Ruh Soykırımı” (Zorbalık, duygusal şiddet çerçevesi) üzre olan yazılar serisi Ramazan’ın güzel iklimine sokulmasın diye çabalar iken başka bir bakış açısının da olabileceğini, bu sefer çocuklardan bir anekdot üzerinden yetişkinlere geçip, ümitvar yaklaşmak isterken “Üstüne Alınma” yazıdaki gibi hatırlatmakta fayda var. Buradaki yazılanlar çocuk olsun, yetişkin olsun eğer bir anekdot veya hatıra direkt aktarılmıyorsa bizzat yaşanan olaylardan veya yaşayan kişilerin aktardıklarından, literatüre girenlerden ve akademik çalışmalardan karma olarak edinilenlerden yansıyanlardır. Tek bir kişi, tek bir yaşanan durum üzerinden esinlenilmemektedir. Özellikle de yetişkinlikte karşılaşılan zorbalık vakalarının bir çoğunun iki cinsiyet arasında geçmesi, bazılarında oluşan duygusal bağın sapması veya varolan duygusal bir birlikteliğindeki benliklerin çarpışması sebebiyle olabilmektedir. Bazılarında ise mağdurun içinde olmadığı (nesneleştirme, duygusal veya fizikî) aldatma (evli-evli, evli-bekar bazı kişilerin) içinde olup da fark edilmemesine uğraştığı veya bu hallerine karşı konulmasına tepki verdikleri uygunsuz herhangi bir durum söz konusu olup böylesi kişiler veya onların oluşturdukları çevre sebebiyle yaşanabilir. Maddi-manevi bazı doyumlar ve bu şekilde maddi-manevî haz veren mevki, vd. edinimleri, başkalarının ilgisi kendi üzerinden olsun diye öne çıkan kim varsa, arkadaşlarından müdürüne; iş yemeğinden kutlamalara her şeyden ekarte etmeye çalışma söz konusu olduğu için, konu çok dağınık gözükse de aslında bazı temel öğeler varlığını göstermektedir. Kişinin yaşadığı değersizlik ve bundan sebep gelen aşağılık hissiyatı ile kendi öz bilincine erişmede olan sıkıntıları ve kendiyle yüzleşememesinin ve böyle bir yüzleşmeden kaçınmasının sonuçlarının başkalarına yansıdığını ifade etmek gerekir. Başka bir yol ise her daim mümkün olduğunu, diğerine bunları yapmadan da kendimize dönebileceğimizi unutmamak gerekir. Ne mağdur, ne de şiddeti uygulayan (eğer zorba bir kişilik bile olsa) herkes için başka yarınlar olabilir.
İnsan, istedikten sonra ne (bazı şeyler için) uygulanan yanlış hareketlere karşı susup zorbalık görerek mağdur olmaya ve başkalarının da benzer zorluklar uğramasına çanak tutmuş olup mağduriyet zemini açmaya; ne de (bazı şeyler için) kabalık ve zorbalık yapıp şiddet uygulamaya mahkum edilmiş bir varlık değildir.