1 Haziran 2019 Cumartesi

Sarılma Vakti!


Sarılma Vakti


İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Acil 3. Kat; Hematoloji Onkoloji Servisi… Kanserli Çocuklara Umut Vakfı’nın o zamanlar orada, “Ege’nin düşü” olan oyun odası… Bazı günler buz gibi ortam; bir çocuğumuzu kaybetmenin ardından gelen garip sessizlik ile ama gönüllü abla olmanın verdiği sorumlulukla, çocuklarla oyun oynamaya devam ederken hem çocuklarda, hem de üzerimde başkalık dolandığı vakitler ve böylesi zamanlarda vakfın psikoloğunun, “şimdi daha çok sarılma vakti” deyişleri.
“Şimdi diğerlerine, kalan çocuklara sarılma vakti, birbirimize daha çok sarılma vakti!”

Zorbalar, narsist kişiler, duygusal vampirler, duygusal manipülatörler, narsistik sapkınlar, … hepsi aynı kişiyi bile işaret etse diğer adlandırmalarla kısaca hayatı zehir eden agresiften pasif agresife bir çok yaklaşımla “ruh soykırımı” yaparak size zarar verenler, her zaman her yerde olabilir. Eğer dayak yerseniz, fiziki olarak herhangi bir şiddete maruz kalırsanız insanlar –en azından akli durumu yerinde olanlar- karşı çıkar ve suret olarak, basmakalıp şekilde bile olsa “şiddet kötüdür” diyerek yanınızda dururlar. Eğer duygusal şiddet mağduru iseniz maalesef ki ikinci bir mağduriyet diye tanımlayacağım daha ağır bir durum ile de karşı karşıyasınızdır. Geçenlerde doktor bir kardeşimin de dediği gibi “fiziksel şiddet en fazla birkaç ay sonra geçiyor ama duygusal şiddetin tesiri çok uzun süre devam ediyor hatta geçmiyor.” Zira fiziksel şiddette kabul edilen bir gerçek, şiddeti uygulayanın böylesi bir hareketi yapmasından ötürü her ne olursa olsun kabahatli olduğu yönündedir. Böylesi şiddet durumunda, fiziki duruma, fizik dünyaya yansıdığı ve gözle vb. şekilde görünür olduğundan, çocuksu bir algı ile “kötü” diye rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sebeple de fiziksel şiddetten sonra bedenin iyileşmesi gibi ruhun da iyileşmesi daha kolaydır; zira bu hareketlere maruz kalana “ne iyi olmuş” diyen kişiye ya hasta, ya da problemli diye bakılır. İnsanların yanında durduğunu bilmek ve bu gibi durumların yanlış olduğunu düşünen mağdur için psikolojik olarak güç ve güven sağlar. Duygusal şiddette ise şiddeti uygulayan, birçok kişiyi kendi yanına çekmiştir. Soykırımcının yanına çekemediği insanlar da olayı tam kavrayamadıkları, anlayamadıkları bu şiddet tipini ve yıkıcı etkilerini bilmediklerinden, çocukluk seviyesinde kalıp da görmediklerinden(!) ya anlayamazlar ya da “sen de dikkat etseydin” gibisinden iyi niyetli bile yaklaşsalar mağduru ikinci bir yıkıma sürüklerler. Mağdur da zaten böyle bir toplum algısı içinde yetiştiğinden ve zorbanın ona sürekli imalarla da olsa aktardığı benzeri düşünceler sebebiyle kişi kendini buna inandırır ve hem içten hem dıştan destek bulamaz hale gelir. Ruh soykırımında, duygusal sarsılmalarınız bedene de yansır ve fiziki şiddette olduğu gibi aslında bedeniniz de hastalanır ve çoğunlukla iş yapamaz duruma gelirsiniz. Fakat bu sefer ilk önce benlik üzerinden yıkım başladığı için, bu durum dış gözlemciler tarafından dayak yiyen birine gösterilen merhamet ve adalet arayışı vb hallerle anlayışla da karşılanmaz; siz en derininize, ruhunuza aldığınız darbeleri gösterme imkanınız da olmadığından şiddet gördüğünüzü idrak ve kabul etmiş bile olsanız, çoğu zaman bu darbelerden dolayı kendinizi suçladığınız için ruhsal olduğu kadar fiziksel olarak da iyileşme imkanınız daralır. Yani hem ruh soykırımcısı, hem onun etrafına topladığı diğer soykırım katılımcıları, hem siz, hem de sizin etrafınızdakiler sürekli olarak suçlu olarak yine sizi işaret eder ve kendinizi kendiniz bile bırakarak yalnız kalırsınız.

Bu yazı dizisinin temel amacı çocukluk çağından itibaren yaşanan zorbalıklara ve önlenmesi için bu konuya dikkat çekmek olsa da, bir yandan da böylesi olaylara maruz kalanların yalnız olmadığını, şu an dünyada, (en çok görülen ülkelerden biri olan ülkemizde) “bu hususu ne ilk yaşayansınız, ne de yalnızsınız!” diyebilmek aynı zamanda. Eğer siz de böyle bir şiddet tipine maruz kaldığınızı hissediyorsanız, hissettiğiniz genellikle doğrudur.  Fark etmek kadar, sizin gibi bu durumu dünyanın dört bir yanında aynı/benzer hisler/düşünceler yaşayanlardan haberdar olmanın nasıl bir rahatlık yaşattığı, “ben anormal, hasta değilmişim” güveni verdiğini ve soykırımcının size ne yaptığını, ağına nasıl düştüğünüzü görmek, iyileşmek için çok önemli olduğu kesin. Çünkü ne kadar iyi, anlayışlı, temkinli olsanız da emin olunması gereken bir şey şu ki iş, aile, arkadaş her türlü yerde en güvendiğiniz ortamda kadın-erkek fark etmez, çok sessiz sakin görünen veya çok aktif-anlayışlı, güler yüzlü ve yardımsever biri şeklinde sizi bulabilir bu soykırımcılar. Herkesin başına ve her şekilde gelebilir! Özellikle de en yakınlardan ve tanıdıklardan, çevrenize girebilir durumda olanlardan alınır bu darbeler. O yüzden yaşananların sizin hatalarınızdan veya yaptıklarınızdan kaynaklandığını düşünmeniz kendinizi hesaba çekmeniz normal olsa da, aslında sizden veya yaptıklarınızdan, “anormal, hasta, kötü biri” olmanızdan kaynaklı değil sadece ve sadece bu hareketleri yapan/uygulayan ve onun yanında yer alanlardan kaynaklı bir durum olduğunu netleştirmek gerekir. Kafanızda sürekli geriye gidip kendi yaptığınız hataları görüp, büyütebilirsiniz ama bu hata diye gördükleriniz aslında, ancak ve sadece o kişiyi kışkırtan davranışlar olabilir. Ki günlük hayatta normal iletişim sürecinde herkes arasında gerçekleşen durumlardır ama sağlıklı insanlar arasında bunlar sorun olmadığı/çözülebilir olduğu gibi, sürekli devam eden ve dozajı her zaman yükselir şekilde değildir ve kimse bu tip halledilebilir şeyler yüzden birbirlerine şiddet uygulamazlar. Zira herkesin insan olmaklıktan kaynaklı ufak kusurları ve kişiler arası farklılıktan anlaşamadığı noktalar olabilir. Siz hatalarınız olduğunu görüp üzülseniz de HİÇBİR ŞEY şiddet uygulanmasını ASLA haklı konuma getirmez. Bu durum kesinlikle zorbanın kendisiyle ilgili ve kendisinin çözmesi gereken bir sorundur. Fark ettiğinizde de maalesef elinizde yapacak bir şey yoktur zira siz onu düzeltme veya tedavi etme imkânına sahip olamazsınız ve o kişide bu durum yeni değil, -büyük ihtimalle- bir rahatsızlık konumunda olabilir. Hayatınızdan atamadığınız, sürekli ve halen gördüğünüz biri ise bunları bilerek ona göre tavır almak, gerekiyorsa da kişiyi kendinizden uzak tutmalısınız. Eğer olayların başlarında farkına vardıysanız veya elinizden geliyorsa belki bu yaptıklarının farkına varmasına işaret etmek ve onun içinde bu konuları düzeltme isteğini uyandırmak ve hatta- mümkünse bir uzmanla iletişim için ikna etmek uygun olabilir veya onu halini çözümlemek ve birine danışmak için ikna edecek kişileri devreye sokabilirsiniz.

Çocuklarda da aynı durum geçerli, tek bir farkla, zorba olan çocuğun da küçük yaşlarda olduğunu unutmayıp, ailesine de kızmadan o çocuğun hastalığı yetişkinliğe geçmeden büyümeden tedavi edecek ufak dokunuşlarla da düzeltilebileceğinin yalnızlaştırılmaması gerektiği bilincinde olmak gerekir. Eğer çocuğunuz, öğrenciniz, yakınınız zorbalığa maruz kaldıysa lütfen çok fazla detaylara girip “sen de şöyle yapsaydın, senin de şurada hata var, dikkat edemedin mi, onun böyle olduğunu anlamadın mı” ve benzeri ifadelerden kaçınmalısınız. O zaten kendi iç muhasebesini çokça verdiği ve büyük ihtimalle de gereğinden fazla “empati” kurduğu için, insanları kırmamak adına bazı hareketlerde bulunduğu ve bundan ötürü şiddete açık hale gelip kurban olmuş olma olasılığı yüksektir. Çoğu kez zaten kendini insafsızca yargılamış,hatta infaz etmiştir ve soykırımcı yani zorba da sürekli onu suçladığı için (ya imalarla, ya hareketlerle, ya da direkt olarak sözel ifadelerle) siz bu cümlelerle soykırımcının suç ortağı olmuş olursunuz. O yüzden çocuğunuzun bu duruma maruz kaldığına inanıyorsanız, zorbalığın yaşandığı yer neresiyse oraya bildirilmesi gereken yere bildirim yapıp, gereken adımları atmanız ama bu esnada en önemlisi çocuğunuz, öğrenciniz, arkadaşınız ile olan iletişimde onun yanında yer alıp kendine olan güvenini yeniden kazanmasına yardım ederek, en azından bunun asla ve asla kendinden kaynaklı olmadığını ona inandırmanız için hal diliyle yansıtmanız gerekir. (İlerleyen iyileşme dönemlerinde mağdurun da bir tür zorba olmaması için, gerçekten iletişimde ciddi hataları olmuşsa, neden bunu yaşadığı, bazı hataları üzerinde durulabilir ama okulda, işte vb. yerde mağdur daha konu ile ilgili mücadele verirken ruhuna aldığı yara iyileşmemişken değil.) Çocuğunuzun yanında yer alırken, dikkat etmeniz gereken bir şey de tabii ki her sağlıklı aile gibi yaptığınız telkinlerle ilgili olacaktır. Herkesle iyi anlaşması, sınıf/okul/toplum ahengini bozmaması, uyumlu biri olmasını salık vermiş olduğunuz halde çocuğunuz buna rağmen zorbalığa maruz kalınca inandığı değerler çökme zeminine gelecektir. Çünkü öğretilerle yaşadığı şey arasındaki farklılık onu ürkütecek ve kendisi de yaşadığı durumda geldiği yerde bu öğütlere karşı ters hareket ettiği düşüncesine kapılabilecektir. Zira yaşadıklarından sonra zorba ile iletişime devam etmeme vb. konularda kendisini bir ahenk bozucu olarak, uyumsuz, hatta bir ayrık otu misali görebilir. Arkadaşları ile anlaşamayan, bağ kuramayan biri gibi kendini suçlayıp, onlardan bazıları (zorbalarla- zorbanın çevresi) konuşmadığı ve onlara karşı tepki gösterir olduğu için utanç ve kızgınlık hissedebilecektir. Daha da çok içine kapanıp, ortamdan uzaklaşmak isteyebilecektir. Bazen de o arkadaş çevresinden kopmaya korkup, başkaları arasında da sevilmeyeceğini düşünebilir. Bundan sebep, çocuklarımıza bazen herkesle anlaşamayacağımızı ve elimizden geleni yaptıktan sonra eğer iyileşme olmazsa istemesek bile, sevdiğimiz kişiler bile olsa bize zarar veren insanlardan ayrı durmamız ve onları belki geride bırakmamızın iyi olacağını; zorbanın zorbalığa devam etmesine izin vermemek gerektiğini çünkü onun da kendi durumunun farkına varmasını, böylece başkalarına bu şekilde davranmasını engelleme umudunu taşıdığımızı, belki de hatasını anlamasına onun da kendini dönüştürebileceği farkındalığın oluşturmanın önemini zira insan olarak onun değil yaptıklarının uygunsuz olduğunu fakat yaptıklarında düzelme olamadığı takdirde en değerli varlığın ve hediyenin yine kendimiz olduğu, kendi içimizde taşıdığımız emanetimizi korumamız gerektiği yönünde aktarımlar yapmak gerekebilir.  

Tüm burada yazılanlardan öte ve evvel ruh soykırımına kurban giden çocuğunuz, yakınınız varsa, şimdi her şeyden de önemlisi ona daha çok sarılmak gerekli! Bedenen olduğu kadar ruhen. Siz zorbalığa maruz kaldıysanız, size bunları yapan(lar)a bedenen set çekmek ve on(lar)a karşı belli etmemeniz gerekiyorsa dahi, onları /onların içinde aslında büyümemiş, öfkeli, yaralı, minik bir çocuk olabileceğini hatırlayıp kalbimizin içinde o miniği de sarmalı! Emin olun ki, hiçbir “soykırımcı” bu sarılmaları, (size ne yaparsa yapsın) insanlara karşı yaşanan o hisleri, sevgiyi yok edemez, böylesi iyileştirici etkiyi sömüremez!  Şimdi daha çok sarılma vakti! En çok da kendimize ve içimizde taşıdığımız değere sımsıkı sarılıp, içimizden aldığımız kuvvetle yekdiğerini kucaklama vakti!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder