Sarılma Vakti
İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Acil 3. Kat; Hematoloji Onkoloji
Servisi… Kanserli Çocuklara Umut Vakfı’nın o zamanlar orada, “Ege’nin düşü”
olan oyun odası… Bazı günler buz gibi ortam; bir çocuğumuzu kaybetmenin
ardından gelen garip sessizlik ile ama gönüllü abla olmanın verdiği
sorumlulukla, çocuklarla oyun oynamaya devam ederken hem çocuklarda, hem de
üzerimde başkalık dolandığı vakitler ve böylesi zamanlarda vakfın psikoloğunun, “şimdi daha çok sarılma vakti” deyişleri.
“Şimdi
diğerlerine, kalan çocuklara sarılma vakti, birbirimize daha çok sarılma vakti!”
Zorbalar,
narsist kişiler, duygusal vampirler, duygusal manipülatörler, narsistik
sapkınlar, … hepsi aynı kişiyi bile işaret etse diğer adlandırmalarla kısaca
hayatı zehir eden agresiften pasif agresife bir çok yaklaşımla “ruh soykırımı”
yaparak size zarar verenler, her zaman her yerde olabilir. Eğer dayak yerseniz,
fiziki olarak herhangi bir şiddete maruz kalırsanız insanlar –en azından akli
durumu yerinde olanlar- karşı çıkar ve suret olarak, basmakalıp şekilde bile
olsa “şiddet kötüdür” diyerek yanınızda dururlar. Eğer duygusal şiddet mağduru
iseniz maalesef ki ikinci bir mağduriyet diye tanımlayacağım daha ağır bir
durum ile de karşı karşıyasınızdır. Geçenlerde doktor bir kardeşimin de dediği
gibi “fiziksel şiddet en fazla birkaç ay sonra geçiyor ama duygusal şiddetin
tesiri çok uzun süre devam ediyor hatta geçmiyor.” Zira fiziksel şiddette kabul
edilen bir gerçek, şiddeti uygulayanın böylesi bir hareketi yapmasından ötürü
her ne olursa olsun kabahatli olduğu yönündedir. Böylesi şiddet durumunda, fiziki
duruma, fizik dünyaya yansıdığı ve gözle vb. şekilde görünür olduğundan,
çocuksu bir algı ile “kötü” diye rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sebeple de
fiziksel şiddetten sonra bedenin iyileşmesi gibi ruhun da iyileşmesi daha kolaydır;
zira bu hareketlere maruz kalana “ne iyi olmuş” diyen kişiye ya hasta, ya da
problemli diye bakılır. İnsanların yanında durduğunu bilmek ve bu gibi durumların
yanlış olduğunu düşünen mağdur için psikolojik olarak güç ve güven sağlar.
Duygusal şiddette ise şiddeti uygulayan, birçok kişiyi kendi yanına çekmiştir.
Soykırımcının yanına çekemediği insanlar da olayı tam kavrayamadıkları, anlayamadıkları
bu şiddet tipini ve yıkıcı etkilerini bilmediklerinden, çocukluk seviyesinde
kalıp da görmediklerinden(!) ya anlayamazlar ya da “sen de dikkat etseydin” gibisinden
iyi niyetli bile yaklaşsalar mağduru ikinci bir yıkıma sürüklerler. Mağdur da
zaten böyle bir toplum algısı içinde yetiştiğinden ve zorbanın ona sürekli
imalarla da olsa aktardığı benzeri düşünceler sebebiyle kişi kendini buna
inandırır ve hem içten hem dıştan destek bulamaz hale gelir. Ruh soykırımında,
duygusal sarsılmalarınız bedene de yansır ve fiziki şiddette olduğu gibi
aslında bedeniniz de hastalanır ve çoğunlukla iş yapamaz duruma gelirsiniz.
Fakat bu sefer ilk önce benlik üzerinden yıkım başladığı için, bu durum dış
gözlemciler tarafından dayak yiyen birine gösterilen merhamet ve adalet arayışı
vb hallerle anlayışla da karşılanmaz; siz en derininize, ruhunuza aldığınız
darbeleri gösterme imkanınız da olmadığından şiddet gördüğünüzü idrak ve kabul
etmiş bile olsanız, çoğu zaman bu darbelerden dolayı kendinizi suçladığınız
için ruhsal olduğu kadar fiziksel olarak da iyileşme imkanınız daralır. Yani
hem ruh soykırımcısı, hem onun etrafına topladığı diğer soykırım katılımcıları,
hem siz, hem de sizin etrafınızdakiler sürekli olarak suçlu olarak yine sizi
işaret eder ve kendinizi kendiniz bile bırakarak yalnız kalırsınız.
Bu
yazı dizisinin temel amacı çocukluk çağından itibaren yaşanan zorbalıklara ve önlenmesi
için bu konuya dikkat çekmek olsa da, bir yandan da böylesi olaylara maruz
kalanların yalnız olmadığını, şu an dünyada, (en çok görülen ülkelerden biri
olan ülkemizde) “bu hususu ne ilk yaşayansınız, ne de yalnızsınız!” diyebilmek
aynı zamanda. Eğer siz de böyle bir şiddet tipine maruz kaldığınızı
hissediyorsanız, hissettiğiniz genellikle doğrudur. Fark etmek kadar, sizin gibi bu durumu dünyanın dört bir yanında
aynı/benzer hisler/düşünceler yaşayanlardan haberdar olmanın nasıl bir rahatlık
yaşattığı, “ben anormal, hasta değilmişim” güveni verdiğini ve soykırımcının size
ne yaptığını, ağına nasıl düştüğünüzü görmek, iyileşmek için çok önemli olduğu
kesin. Çünkü ne kadar iyi, anlayışlı, temkinli olsanız da emin olunması gereken
bir şey şu ki iş, aile, arkadaş her türlü yerde en güvendiğiniz ortamda
kadın-erkek fark etmez, çok sessiz sakin görünen veya çok aktif-anlayışlı,
güler yüzlü ve yardımsever biri şeklinde sizi bulabilir bu soykırımcılar.
Herkesin başına ve her şekilde gelebilir! Özellikle de en yakınlardan ve
tanıdıklardan, çevrenize girebilir durumda olanlardan alınır bu darbeler. O
yüzden yaşananların sizin hatalarınızdan veya yaptıklarınızdan kaynaklandığını
düşünmeniz kendinizi hesaba çekmeniz normal olsa da, aslında sizden veya
yaptıklarınızdan, “anormal, hasta, kötü biri” olmanızdan kaynaklı değil sadece
ve sadece bu hareketleri yapan/uygulayan ve onun yanında yer alanlardan
kaynaklı bir durum olduğunu netleştirmek gerekir. Kafanızda sürekli geriye gidip
kendi yaptığınız hataları görüp, büyütebilirsiniz ama bu hata diye
gördükleriniz aslında, ancak ve sadece o kişiyi kışkırtan davranışlar olabilir.
Ki günlük hayatta normal iletişim sürecinde herkes arasında gerçekleşen durumlardır
ama sağlıklı insanlar arasında bunlar sorun olmadığı/çözülebilir olduğu gibi, sürekli
devam eden ve dozajı her zaman yükselir şekilde değildir ve kimse bu tip
halledilebilir şeyler yüzden birbirlerine şiddet uygulamazlar. Zira herkesin
insan olmaklıktan kaynaklı ufak kusurları ve kişiler arası farklılıktan
anlaşamadığı noktalar olabilir. Siz hatalarınız olduğunu görüp üzülseniz de HİÇBİR
ŞEY şiddet uygulanmasını ASLA haklı konuma getirmez. Bu durum kesinlikle
zorbanın kendisiyle ilgili ve kendisinin çözmesi gereken bir sorundur. Fark
ettiğinizde de maalesef elinizde yapacak bir şey yoktur zira siz onu düzeltme
veya tedavi etme imkânına sahip olamazsınız ve o kişide bu durum yeni değil, -büyük
ihtimalle- bir rahatsızlık konumunda olabilir. Hayatınızdan atamadığınız,
sürekli ve halen gördüğünüz biri ise bunları bilerek ona göre tavır almak,
gerekiyorsa da kişiyi kendinizden uzak tutmalısınız. Eğer olayların başlarında
farkına vardıysanız veya elinizden geliyorsa belki bu yaptıklarının farkına
varmasına işaret etmek ve onun içinde bu konuları düzeltme isteğini uyandırmak
ve hatta- mümkünse bir uzmanla iletişim için ikna etmek uygun olabilir veya onu
halini çözümlemek ve birine danışmak için ikna edecek kişileri devreye
sokabilirsiniz.
Çocuklarda
da aynı durum geçerli, tek bir farkla, zorba olan çocuğun da küçük yaşlarda
olduğunu unutmayıp, ailesine de kızmadan o çocuğun hastalığı yetişkinliğe geçmeden
büyümeden tedavi edecek ufak dokunuşlarla da düzeltilebileceğinin yalnızlaştırılmaması
gerektiği bilincinde olmak gerekir. Eğer çocuğunuz, öğrenciniz, yakınınız
zorbalığa maruz kaldıysa lütfen çok fazla detaylara girip “sen de şöyle
yapsaydın, senin de şurada hata var, dikkat edemedin mi, onun böyle olduğunu
anlamadın mı” ve benzeri ifadelerden kaçınmalısınız. O zaten kendi iç
muhasebesini çokça verdiği ve büyük ihtimalle de gereğinden fazla “empati”
kurduğu için, insanları kırmamak adına bazı hareketlerde bulunduğu ve bundan
ötürü şiddete açık hale gelip kurban olmuş olma olasılığı yüksektir. Çoğu kez
zaten kendini insafsızca yargılamış,hatta infaz etmiştir ve soykırımcı yani
zorba da sürekli onu suçladığı için (ya imalarla, ya hareketlerle, ya da direkt
olarak sözel ifadelerle) siz bu cümlelerle soykırımcının suç ortağı olmuş
olursunuz. O yüzden çocuğunuzun bu duruma maruz kaldığına inanıyorsanız, zorbalığın
yaşandığı yer neresiyse oraya bildirilmesi gereken yere bildirim yapıp, gereken
adımları atmanız ama bu esnada en önemlisi çocuğunuz, öğrenciniz, arkadaşınız
ile olan iletişimde onun yanında yer alıp kendine olan güvenini yeniden kazanmasına yardım ederek, en azından bunun asla ve asla kendinden kaynaklı olmadığını ona
inandırmanız için hal diliyle yansıtmanız gerekir. (İlerleyen iyileşme
dönemlerinde mağdurun da bir tür zorba olmaması için, gerçekten iletişimde
ciddi hataları olmuşsa, neden bunu yaşadığı, bazı hataları üzerinde durulabilir
ama okulda, işte vb. yerde mağdur daha konu ile ilgili mücadele verirken ruhuna
aldığı yara iyileşmemişken değil.) Çocuğunuzun yanında yer alırken, dikkat
etmeniz gereken bir şey de tabii ki her sağlıklı aile gibi yaptığınız
telkinlerle ilgili olacaktır. Herkesle iyi anlaşması, sınıf/okul/toplum
ahengini bozmaması, uyumlu biri olmasını salık vermiş olduğunuz halde çocuğunuz
buna rağmen zorbalığa maruz kalınca inandığı değerler çökme zeminine
gelecektir. Çünkü öğretilerle yaşadığı şey arasındaki farklılık onu ürkütecek
ve kendisi de yaşadığı durumda geldiği yerde bu öğütlere karşı ters hareket ettiği
düşüncesine kapılabilecektir. Zira yaşadıklarından sonra zorba ile iletişime
devam etmeme vb. konularda kendisini bir ahenk bozucu olarak, uyumsuz, hatta bir
ayrık otu misali görebilir. Arkadaşları ile anlaşamayan, bağ kuramayan biri
gibi kendini suçlayıp, onlardan bazıları (zorbalarla- zorbanın çevresi)
konuşmadığı ve onlara karşı tepki gösterir olduğu için utanç ve kızgınlık
hissedebilecektir. Daha da çok içine kapanıp, ortamdan uzaklaşmak
isteyebilecektir. Bazen de o arkadaş çevresinden kopmaya korkup, başkaları
arasında da sevilmeyeceğini düşünebilir. Bundan sebep, çocuklarımıza bazen herkesle
anlaşamayacağımızı ve elimizden geleni yaptıktan sonra eğer iyileşme olmazsa istemesek
bile, sevdiğimiz kişiler bile olsa bize zarar veren insanlardan ayrı durmamız
ve onları belki geride bırakmamızın iyi olacağını; zorbanın zorbalığa devam
etmesine izin vermemek gerektiğini çünkü onun da kendi durumunun farkına
varmasını, böylece başkalarına bu şekilde davranmasını engelleme umudunu
taşıdığımızı, belki de hatasını anlamasına onun da kendini dönüştürebileceği
farkındalığın oluşturmanın önemini zira insan olarak onun değil yaptıklarının uygunsuz
olduğunu fakat yaptıklarında düzelme olamadığı takdirde en değerli varlığın ve hediyenin
yine kendimiz olduğu, kendi içimizde taşıdığımız emanetimizi korumamız
gerektiği yönünde aktarımlar yapmak gerekebilir.
Tüm
burada yazılanlardan öte ve evvel ruh soykırımına kurban giden çocuğunuz,
yakınınız varsa, şimdi her şeyden de önemlisi ona daha çok sarılmak gerekli! Bedenen olduğu kadar ruhen. Siz zorbalığa maruz kaldıysanız, size bunları yapan(lar)a bedenen set çekmek ve on(lar)a karşı belli etmemeniz gerekiyorsa dahi, onları /onların içinde aslında büyümemiş, öfkeli, yaralı, minik bir çocuk olabileceğini hatırlayıp kalbimizin içinde o miniği de sarmalı! Emin olun ki, hiçbir
“soykırımcı” bu sarılmaları, (size ne yaparsa yapsın) insanlara karşı yaşanan o hisleri, sevgiyi yok edemez, böylesi
iyileştirici etkiyi sömüremez! Şimdi
daha çok sarılma vakti! En çok da kendimize ve içimizde taşıdığımız değere sımsıkı sarılıp, içimizden aldığımız kuvvetle yekdiğerini kucaklama vakti!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder